Avrupa Birliği…

Avrupa Birliği, Neyin Birliği ??? 

II. Dünya Savaşından yeni çıkan Avrupa’da herkes savaşın kötü yüzünü görmüştü. Savaşın yaralarını sarmak, yeni çatışmaları önlemek maksadı ile 1950 yılında, Fransız Dışişleri bakanı Robert Schuman tarafından Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulması önerisi geldi.

Bu oluşumun temel amacı, başta Fransa ve Batı Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinin, dönemin en önemli sanayi hammaddeleri olan kömür ve çelik endüstrilerinin, yönetimini bir araya getirmekti.

18 Nisan 1951 yılında Paris Antlaşması ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kuruldu. Topluluğun diğer kurucu üyeleri, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg idi. Söz konusu kurumun ilk başkanı Jean Monnet idi. 23 Temmuz 1952 da yürürlüğe giren antlaşma ile bugünkü Avrupa Birliğinin temeli atılmis oldu. 

 Bu noktadan yola çıkarak Avrupa Birliğinin temelinin ve gelişiminin tamamen sanayi üzerine oturduğunu görebiliriz. Öyle ki Avrupa Birliğinden önceki Avrupa’yı da incelediğimiz zaman bugünün birçok ilgi odağının temelinde bir sanayi ürünü olduğunu görmekteyiz. 

Eiffel Kulesinin sanatsal yapıdan önce çok iyi bir mühendislik eseri çelik yapi olduğu, Pizza Kulesinin ise mühendislik sınırlarını zorladığı,  meşhur İngiltere Metrosunun yıllar önce inşa edilmiş bir sanayi evrimi olduğu açıktır.

Tarihe geri dönecek olursak devam eden süreçte, gelinen noktanın daha da gelişmesi için 25 Mart 1957 tarihinde Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu kuruldu. Böylece temeli, sanayi ihtiyaçlarının ortaklığı üzerinde kurulu birliktelik, bu ihtiyaçların verimli işlenebilmesi vede büyük bir iç “Pazar“ oluşturmak için çok uluslu ekonomik bir platforma dönüştürüldü. 

1 Ocak 1958′de yürürlüğe giren Roma Antlaşması, ile altı üye ülke arasında ilk önce gümrük birliği, ardından ortak sanayi ve ekonomi politikalarını belirleyen, Avrupa Ekonomik Topluluğu, AET oluşturuldu. Bu gelişim süreci içerisinde Avrupa Atom Enerjisi Topluluğunun da kurulmasına karar verildi ve kuruldu.  

8 Nisan 1965 tarihinde dönemin üç Avrupa topluluğu olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu, Merger Antlaşması (Bruksel Ant) ile tek çatı altında toplandı. Ve bu antlaşma ile ülkeler Avrupa Topluluğu çatısı altında  örgütsel yapılarını oluşturdu.  

Geçen yıllarda birlikteliğin içerisine savunma, adalet ve içişleri konularının eklenmesi, hükümetler arası işbirliği mekanizmalarının da katilimiyla 7 Şubat 1992 de imzalanan Maastricht Antlaşması Avrupa Topluluğuna çok geniş ekonomik ve parasal birliktelik katarak Avrupa Birliği’ni (AB) ortaya çıkardı.  

Çok kısa bir şekilde anlatmaya çalıştığım Avrupa Birliği yapısı; sanayi alanında atılan adım ile başlamış, sanayinin isleyişini düzenleyen ekonomik anlam ile gelişmiş, bilimin ulaştığı son nokta atom ile yapıyı tamamlamış, son olarak tuzu biberi, sosyolojik boyut da katılarak koca bir kıta ülkesine dönmeye başlamıştır.  

Bu süreç içerisinde çeşitli girişimler ile topluluk bünyesinde yer almak istediğini dile getiren Türkiye, bir çok, haklı-haksız sebepten dolayı topluluk dışında kalmış. 

Ben en önemli sebep olarak, algıdaki hatayı görüyorum. 

Bugün Türkiye`de Avrupa Birliği denince akla ilk gelen “serbest dolaşım” veya “sınırların kalkması” kimi kesimler için ise “insan hakları” yada “demokrasi” ve benzeri birçok kavram. Yani ülkemizdeki AB algısı yapıyı incelemeden, ekonomik ve reel faktörleri göz etmeden, sosyoloji üzerine kurulmuştur. Bu yaklaşım dahi AB`ye girmekte ne kadar zorluk yaşanacağının habercisidir. 

Rekabetçilik ve teknoloji günlük kişisel yaşantımızın en önemli parçaları olduğu halde, sanayimizin ve siyasetimizin ülkesel anlamda politikasını oluşturamamakta; Türk insanının kişilsel gelişimini tamamlamasını sağlasada, eksik hatta olmayan politik yapısı ile Türkiye`nin AB`ye girmesini zorlaştırmaktadır.

çok basit bir örnekle AB`ye girmeyi formulize edecek olursak: 

Avrupa ülkelerinde, nüfuslarına oranla, internet kullanımına baktığımızda: 

Avrupa Birliği üye ülkelerin ortalama internet kullanım oranı %63.8 iken,

Türkiye de internet kullanım oranı %34.5 olarak açıklanmakta.(Kaynak: internetworldstats) 

Bilişime ve gelişime ilgimiz bu düzeyde iken bürokratlarımızın, müzakere açıp, kapatmaları ile AB yolu çok uzak görünmekte. 

Ne yazık ki, endüstriyel, ekonomik ve ilmi bir yapıda olan AB, ülkemizde sadece “sosyal“ yönü ile irdelenmekte. Toplumumuzda AB`yi “sanayi” ile “teknoloji” ile değerlendirmediğimiz için bugünki noktada olduğumuzu yinelemek isterim. 

Kategori: AB

Hakkında:

Yazıları listele: